Türkler Ansiklopedisi: İsterseniz Türkler Ansiklopedisi yazımıza başlamadan önce, Türkler ansiklopedisinin içeriğine değinelim. Türk tarihi, genellikle spesifik ve bölgesel çerçevede incelenmiş olup, genel anlamda yeterince keşfedilmemiştir. Bu durum, bir devletin tarihi, bir Türk boyunun hikayesi veya bir Türk liderinin mücadelesi gibi unsurların değerlendirilmesine rağmen, aralarındaki bağlantıların yeterince kurulamadığı, yani Türk tarihinde bütünlüğün sağlanamadığı bir gerçeği ortaya koymaktadır. Oysa Türk tarihi, doğal akışında bir bütün oluştururken, siyasi parçalanmanın etkisinden tam olarak kurtarılamamıştır. Yeni Türkiye, bu eser aracılığıyla Türk tarihine bütünlük kazandırmaya ve siyasi sınırları aşan bir tarih görüşü sunmaya çabalamaktadır. Bu bağlamda, Türkler adlı eserimizin hedefine büyük ölçüde ulaştığını düşünmekteyiz.
Çünkü Türk Cumhuriyetleri’nin tarihleri konusunda yazılanlar, ortak bir tarihi gelişime işaret etmektedir. Hun İmparatorluğu’nun, çeşitli Türk boylarının devletini kurduran bir fonksiyon olarak işlev gördüğü dönemden sonra, Orta Asya’da Göktürkler ve Uygurlar dönemi, tüm Türk devlet ve topluluklarının ortak tarihini oluşturmaktadır. Bu dönemden sonra Türk tarihinde farklı göç yollarının etkisiyle üç ayrı kola ayrılan Türk boylarının serüveni başlamış ve farklı kollar arasında çeşitli tarihi süreçlere sahne olmuştur.
Oğuz Türklerinden Selçuk ve ailesinin liderliğindeki ilk kol, Anadolu’yu vatanları haline getirerek tarih sahnesinde yer almıştır. Bu kolun tarihi, Büyük Selçuklular, Türkiye Selçukluları, Osmanlılar ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devamlılık sergilemiştir. Kazak, Kırgız, Özbek ve Doğu Türkistan grubu ise Orta Asya’da kalarak Türklerin anayurdunda varlıklarını sürdürmüşlerdir. Üçüncü kol mensupları olan Tatar, Başkurt, Avar, Kıpçak ve Bulgarlar ise Karadeniz’in kuzeyinde ve Doğu Avrupa siyasi tarihinde etkili olmuş, ancak bir kısmı zamanla yerel unsurlarla karışarak varlıklarını sürdürememişlerdir.
Bu açıklama, Türk tarihinin kesinlikle bir bütünlük ve devamlılık içinde olduğunu göstermektedir. Ancak, bugüne kadar yazılan eserler genellikle bölgesel ve ırksal endişeler taşıdığı için bu konuda yeterince vurgu yapılamamıştır. Halbuki Türk tarihinin bölünmezliği ve Türk devletlerinin her birinin aynı milletten olduğu, 1936’da Mustafa Kemal Atatürk tarafından çıkarılan bir kanunla, Cumhurbaşkanlığı sancağındaki yerini almak suretiyle en resmi şekilde ilan edilmiştir. Bu eser, bu açıdan bir ilki gerçekleştirerek Türk tarihinin aynı kökten gelen bir ağaç gibi düşünülmesi ve ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Fernand Braudel’in Akdeniz havzasını birleşik bir kültür ve medeniyet olarak ele alması gibi, artık Türk tarihi de geniş bir Türkistan coğrafyasının kültür ve medeniyet alanı olarak ele alınmalıdır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, günümüz tarih yazımının aksine, Türk devletlerinin birbirlerinin mirası üzerine kurulduğunu ve yükseldiğini göstermiştir. Osmanlı bürokrasisi, maliyesi ve ordusu, Büyük Selçuklu kurumlarını nasıl yaşattığını artık kesin olarak anlamış durumdadır. Bu nedenle Türk tarihini bütünsel olarak incelemek ve yazmak için zaman gelmiştir. Türkistan’ı coğrafi olarak farklı bölgelere ayırmak belki mümkün olabilir, ancak tarihini bölmek, tarihi geçmişe sırt çevirmek anlamına gelir.
Türk tarihinin bir bütün ve ortak bir kültür unsur olarak ele alınamamasının bir diğer nedeni, tarihin hanedanlar temel alınarak yazılmasıdır. Hanedan esasına göre yazılan tarihler, hanedanın dostunu dost, düşmanını düşman olarak görme eğilimindedir. Ancak hanedanlar, devlet adına hareket etseler de öncelikle kendi menfaatlerini ön planda tutma eğilimindedirler. Bu yaklaşım, Türk topluluklarının ve devletlerinin zaman içinde birbirlerinden uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Örneğin, XVI. yüzyılın iki önemli Türk devleti olan Osmanlılar ve Safeviler, bekaları için uzun bir süre birbirleriyle savaşmışlardır. Ancak bu iki devlet de Türkmen devletidir. Bu nedenle, bu iki Türk devleti arasındaki mücadeleleri Osmanlı-İran ilişkileri şeklinde ele almak doğru bir yaklaşım değildir. Hanedanlar farklı Türk sülalelerinden olabilir, ancak bu durum Türk milletinin kültürel ve sosyolojik devamlılığını yitirmek için bir araç olmamalıdır. Modern tarihçi, artık hanedanın resmi tarihçisi değil, tarafsız bir bilim adamı olduğunu kabul etmeli ve bu bilinçle hareket etmelidir. Türk tarihindeki bu ortak ve aynı kökten gelen gerçeğin vurgulanmasından sonra, Türk tarihini ele almadaki bir metodoloji hatasına değinmeden geçmek doğru olmaz kanısındayız.
Bilindiği üzere Cumhuriyet dönemine kadar Türk tarihi, genellikle İslam tarihinin bir parçası olarak ele alınmıştır. Bu yaklaşım, İslam öncesi Türk tarihine yüzyıllar boyunca yeterince önem verilmemesine neden olmuştur. Cumhuriyet döneminde benimsenen Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi, bu durumu düzeltmeyi amaçlamış ancak Türk tarihinin bütünlüğünü bozmuştur. Çünkü bu dönemde Osmanlı tarihi ihmal edilmiştir. Bu, Türk tarih yazımının tepkisel bir yaklaşımın ürünü olmasının yanı sıra, bu dönem tarih yazımının bir gelenek oluşturamamasına da sebep olmuştur. Ne yazık ki, bu olumsuz gelişme, en çok Türkiye Cumhuriyeti tarih yazımını etkilemiş ve 1923-2000 dönemi bilimsel, tarih metodolojisine uygun ve evrensel nitelikte incelenememiştir.
Türkler Ansiklopedisi PDF
Türkler Ansiklopedisi PDF İndir
Türkler Ansiklopedisi ile İlgili Yazılar