Maniheizm Nedir? Maniheizm, Mani tarafından kurulan eski bir din olup, iyi ve kötü arasındaki evrensel bir çatışmayı, ışık ve karanlık metaforları üzerinden açıklayarak dualist bir kozmolojiyi benimser.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Maniheizm Nedir?
Maniheizm, kurucusunun Mani olduğu gnostik temelli dini bir gelenektir. Mani kendisini Babilli Hekim olarak tanıtmıştır ve Mani’nin düşünceleri temel olarak gnosis öğretisi üzerinde toplanmıştır. Gnosis öğretisi hakikat ve hikmet bilgisi olarak tanımlanmış ve mevcudiyetin asıl bilgisi olarak bilinmektedir. Bu bilgi, şahısların bu dünyadaki varoluş sebeplerini açıklarken öteki dünyanın da kuruluşunun sebebidir. Sonuç olarak Gnosis, gündelik herkesin ulaşabileceği bir bilgi değil, vahiy yoluyla ulaşılabilecek bir bilgidir. Sabililik gibi geleneklerde, Gnosis bilginin cemaat dışına çıkmaması gerektiğini savunurken Mani, Gnosis bilginin cemaatle sınırlı kalmaması gerektiği, tüm insanların bilgilenmesi gerektiğini savunmuştur.
Bu sebeple Maniheizm, misyon faaliyetlerine öncelik veren gnostik bir gelenek olarak kalmıştır. Maniheizm Ortaçağ’da düalist karakterlerden oluşmakta olan heterodoks Hristiyan mezheplerinin ortaya çıkmasında büyük bir rol oynamıştır. Ermenistan’da VII. yüzyıldan Pavlikanlar, X. yüzyıldan itibaren Balkanlarda görülmekte olan Bogomiller, XII ve XIII. yüzyıllarında Fransa’nın güneyinde ve İtalya’nın kuzeydoğusunda etkili olmakta olan Katar ve Albeinsler ile aralarında çok fazla benzerlikler, paraleller bulunmaktadır. Bu akımlar doğrultusundaki Maniheizm’e Ortaçağ Maniheizmi veya Neo-maniheizm denilmektedir.
Maniheizm’in Adı Nereden Gelmektedir?
Maniheizm bir diğer adıyla Mani dini, adından çok farklı olmayarak Mani sayesinde adını almıştır. Mani bu dinin kurucusu olmakla beraber dinini ölene kadar ülkesinde (Mezopotamya) ve İran’ın belli bir kısmında uygulama ve yaygınlaştırma çalışmaları yapmıştır. Dinin kurucusunun Mani olmasına ve ilkelerini Mani’nin belirlemesine rağmen resmi bir dil olmasını ünlü Uygur Hükümdarı Bögü Kağan sağlamıştır ve onun döneminde yapılmıştır.
Mani Kimdir?
Mani, Maniheizm’in kurucusu olan ve Pers kökenli olan dini bir lider olarak bilinmektedir. Tam adı Manes veya Mani’dir. Günümüzdeki adıyla İran’ın güney kesiminde yer almakta olan Ctesiphon şehrine uzak olmayan bir köyde, Ektabana’da doğmuştur. Mani’nin soyu da kendisi gibi dini ve felsefi araştırmalar yapan aile üyelerine dayanmaktadır. Mani kendisini Apostol yani kendisini İsa’nın öğüt ve inançlarına yayma işine adamıştır. Ayrıca Mani genç yaşta yaşadığı bazı ruhsal deneyimler sebebiyle çeşitli dinlerin etkisi altına girmiştir. Mani, bu deneyimleri sonucu kendisine ait bir dini sistem geliştirmeye çalışmıştır. Mani, kendi adını verdiği Maniheizm öğretisini Zerdüştlük, Hıristiyanlık ve Budizm gibi birçok farklı farklı din öğretilerinden etkilendiği kısımları birleştirerek oluşturmuş ve geliştirmiştir. Maniheizm bilindiği gibi dualistik bir inanca sahiptir ve dininde ve düşüncelerinde sürekli olarak iyi ve kötü arasındaki ilişkiyi ve mücadeleyi konu almıştır. Mani yaptığı seyahatler neticesinde çok sayıda ona inanan insan ortaya çıkmıştır fakat islamın ortaya çıkmasından sonra teker teker sayıları azalmıştır.
Mani, dinle ilgilendiği ve yeni bir öğreti çıkardığı zamandan itibaren sürekli zorluklarla karşı karşıya kalmış ve dini lider ve hükümdarlar tarafından çok kez tehdite ve saldırıya uğramıştır. Bu tehditler ve saldırılar sonucunda Mani, Milattan sonra 277 yılında tutuklanmış ve hapse gönderilmiştir. Hapiste toplam 4 yıl geçirmiştir ve 4 yılın sonunda idam edilmiş ve hayatına son verilmiştir.
Mani, ölmeden önce çok kez ona inanan kişi toplamaya çalışmıştır ancak islamın doğması ve benzeri birçok sebep sebebiyle takipçi toplayamamış ve Maniheizm dini zaman geçtikçe etkisi kaybetmiştir. Fakat Mani öldükten sonra takipçileri hızla artmış ve çok sayıda kendisine inanan insanlar ortaya çıkmıştır. Bu kendisine inanan insanlara örnek olarak, Mar Ammo, Mar Shapuh, Mar Archaleus, Mar Apharbaye, Mar Aggai, Mar Shamul gibi çok sayıda insan örnek verilebilmektedir.
Augustine Kimdir?
Augustine, Maniheizm’i çok kez incelemiş ve üzerinde detaylı incelemeler yapmış bir düşünürdür. Ayrıca Maniheizm’i detaylı bir inceleme yapmasının yanında bu dini öğretiye yani Maniheizm’e kısa bir süreliğine dahil olan ve daha sonra incelemelerini Hristiyanlık yönünde incelemeler yapmasının ardından Hristiyan olma yolunda ilerlemiş ve Hristiyan olmuştur. Ayrıca Augustine, Maniheizm’e eleştiride bulunan çok sayıda eleştiri ve Hristiyan düşüncelerini savunan bir düşünürdür.
Maniheizm Hangi Dinin Altında Yer Almaktadır?
Maniheizm için tam olarak belirli bir dinin altında yer alıyor denmemektedir ancak temel olarak gnostik dinlerin altında yer almakta olan bir din olduğu bilinmektedir. Gnostik dinler yani Gnostisizm, tanrı, alem, toplum, insan ve birbirleriyle olan ilişkilerini kendine özel kutsal gizli bilgi doktrini temeline bağlı olarak açıklamaya çalışan felsefi bir gelenek olarak bilinmektedir. Temel ibadetlerinde ve inanç esaslarında Gnostisizm’in hakim olduğu Maniheizm, Sabiilik, Hermetizm gibi gelenekler gnostik din olarak tanımlanmıştır ancak Gnostisizm’in bir din olup olmadığı hala tartışılan konular arasında yer almaktadır.
Maniheizm’in İnanç Esasları ve Özellikleri
Maniheizm dinine mensup insanlar düalizm fikrini savunmaktadır. Bu düalizm, birbirine zıt olan iki prensip ve bu prensiplerin birbirlerine olan ilişkilerine göre olan tasarrufu anlatmaktadır. İki asli prensip olarak geçenler ışık ve karanlık veya iyilik ve kötülüktür. Her ikisi de başlangıcı ve sonsuzluğu anlatmaktadır, sonsuzluğu sembolize ederler. Işık veya iyilik dünyasına hakim olan tanrı, Yüce ışık tanrısı, “Yüceliğin Babası” veya “Işık Aleminin Kralı” olarak bilinmektedir. Bazı kaynaklarda da ona, İran geleneğine göre “Zürvan” da denilmektedir. Işık alemi için hayat ağacı da denilmekte olan kelimeler arasında yer almaktadır. Karanlık ve kötülük aleminin başında ise halk arasında canavar olarak tanımlanmakta olan karanlık tanrısı bulunmaktadır.
Bu tanrının etrafında ise sonsuz duman ve kötü varlık, ateş, rüzgar, acı su ve karanlık olduğu söylenilmektedir. Bu beş terim Maniheizm’de beş zülmet olarak bilinmektedir ve her bir zülmet aleminin yöneticisi konumunda olan üstün varlıklar (arkonlar) bulunmaktadır. Bu alem tamamen olumsuz olarak anılmakta olup ölüm zehri denilmekte olan bir dumanla kaplandığı bilinmektedir ve bu alemde maddeyi sembolize etmekte olan sonsuz dallarından savaş, kan, şiddet, kin ve her türden kötülüğün olduğu bir “ölüm ağacı” olduğu düşünülmektedir. Bu kötü ve iyi alem arasında sürekli bir çekişme olduğundan Mani zamanı üçe ayırmıştır;
Pasif bir mücadelenin söz konusu olduğu geçmiş, gelecek zaman arasında aktif bir mücadeleye şahit olan şimdiki zamandan, yani üç farklı zamandan oluşmaktadır. Maniheizm dinine göre bu mücadelenin asıl sebebi, karanlık alemin tanrısı ışık alemini ele geçirmeye çalışması olduğu söylenilmektedir. Karanlığı tekrardan kendi mekanına hapsedip sonsuz pasif konumuna getirebilmek için kurtuluş planı yapar. Plana göre tutsak edilen ışık ruhlarını kurtarmak için karanlıklar alemine gönderilen ışık elçileri, kendi faaliyetleriyle yeryüzünde bitki, çiçek, ağaç, kainat, yeryüzü, hayvanlar oluşturulmuştur.
Dolayısıyla Maniheizm’e göre ışıkla karanlık alemi arasındaki zıtlıklar yüzünden kainatın oluştuğu bilinmektedir. Bu süreçte ilk insanlar kabul edilen Adem ile Havva oluşturulmuştur. Her gnostik inançta olduğu gibi tanrının gücüne değil kötülüğün gücüne inanılmaktadır yani insanlığın yaratıcısı kötülük güçleridir. Bu doğrultuda insanlarda da diğer canlı ve varlıklarda da olduğu gibi ışık (ruh) ve kötülük (beden) unsuru bulunmaktadır. Işık tanrısı insanlığa kurtuluşlarının yolunu göstermek amacıyla “muhteşem İsa’yı” gönderir. İsa’dan kurtarıcı bilgiyi alan Adem, ilahi alemle ilgili hakikatı kavramak adına kurtuluşa ulaşmıştır. Daha sonra Adem ve onun soyu ışık alemine yükselmiştir ancak Havva ve onun nesli ise cehenneme gitmiştir.
Böylece kötü bedenin içinde ışık alemine ait olmakta olan ruhun yaşadığı bunaltıcı hayatını yaşayan insanlık çoğalmaya ve üremeye başlamıştır. Ancak Adem’den kaynaklanan toplumun kurtuluşu için İsa, ışık zihnini görevlendirmiştir.
Maniheizm İbadet Şekilleri
Maniheizm temelinde de tıpkı islam gibi oruç ve dua yatmaktadır. İslamın şartlarına benzemektedir. Dinleyicilerin yani ibadet eden, inanan kişilerin bir günde dört defa gitmeleri gerekmektedir. Ayrıca seçkinlerin bir günde yedi vakit olarak kuzey yönüne dönerek ibadet etmeleri Maniheizm’in şartlarından bir tanesidir. Duanın okunduğu sırada yüce ışık tanrısı olarak bilinen bir diğer adıyla iyilik tanrısına hamd ve tesbihi içeren belirli bir sayıda metin okunur ve ilahiler söylenmektedir. Ayrıca her pazar günü oruç tutulur ve bu oruca haftalık oruç denilmektedir. Bu oruç ritüelinin yanında yılın belirli dönemlerine konulmuş oruç günlerine riayet edilmektedir. Seçkin olarak belirlenen insanlar 365 günlük bir yılın 100 gününü oruçlu olarak geçirmek zorundadırlar. Dinleyiciler ve inanlar bir yılın sadece 30 gününü oruçlu olarak geçirmektedirler.
Kutsal günlerde veya bayramlarda anma töreni veya Berna kutlaması olarak bilinen kutlama Maniheizm’e inananlara göre ilk sırada yer almaktadır. Mani hapiste acı çekerek öldürüldüğü için onun anısına anma töreni düzenlenmektedir ve yıllık tövbe ve oruç ayı olarak bir ay belirlenmiştir ve bu ay on ikinci aydır. Mani adına on ikinci ayın son günlerinde düzenlenen bu törende onun adına çok sayıda dua, ilahi ve methiyeler okunmaktadır. Bu anma töreninin dışında da kutsama ve musafaha yapma törenleri ya da Mani dışındaki önemli insanların ölüm yıldönümleri için anma törenleri de yapılmaktadır.
Maniheizmlilere göre en önemli ayinlerinden birisi seçkinlerin bir günlük genel bir yemeğinin inananlar ve dinleyiciler tarafından düzenlendiği ayindir. Buna ek olarak haftalık olarak yapılmakta olan tövbe ve günah itirafı törenleri bulunmaktadır, bununla birlikte yılda bir kez olmak üzere cemaatle birlikte tövbe ayini yapılmaktadır. Ayrıca dinleyiciler kazançlarının onda ya da yedide birini cemaat için vermelidir ve bu da dini görevlerden bir tanesi olarak bilinmektedir.
Vaaz, cemaati temsil etme, dini öğretilerin ve inançların talimi ile ayinleri idare etme gibi dini önemli günler seçkinlerin oluşturduğu bir seçkinler grubu tarafından yürütülmektedir. Belirli bir hiyerarşiye göre düzenlenmiş olmasıyla beraber bu grup genel olarak Mani’nin vekili adı altında cemaati yöneten bir liderden, on iki tane öğreticiden, yetmiş iki tane piskopostan, yaklaşık 360 kişilik yaşlılar grubundan ve bazı sıradan seçkinlerden oluşmaktadır. Bazı sıradan seçkinlerin arasında kadınlar da yer almaktadır ancak kalan birimlerde sadece erkekler yer almaktadır, kadınların katılımına izin verilmemektedir.
Maniheizm Kutsal Kitabı
Maniheizm dininin kutsal kitabı Arzhang’tır. Mani tarafından yazılmış ve tekrar kendisi tarafından resmedilmiştir. Ancak kitap kaybolmuştur ve bu sebeple içeriği de bilinmemektedir. Ayrıca Maniheizm, geçmişte olan bir dildir ancak günümüzde var olmayan, ölü bir dindir. Maniheizm’in bir kitabı olmamasına rağmen Mani’nin yazmış olduğu “Shabuhragan” ya da “Şapur’un Kitabı” olarak bilinen eserler Maniheizm’in özelliklerini detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Ayrıca dini bir diğer kitabı olarak bilinen “Kar-name” gibi dini eserler günümüze gelememiş, kaybolmuş kitaplardır.
Maniheizm Tapınağı
Mani yaşadığı zaman içerisinde kilise düzenlemeye başlamıştır. Bu topluluk, ışığa artık eziyet etmekten vazgeçen ve onu temizleyip eski haline geri dönmesine çalışarak hala Dünyada var olan ışığı denetleme ve gözetleme görevi olan son kurtuluş topluluğudur. Kilisenin gerçeğinde, etrafında büyük bir dinleyiciler topluluğu olan ya da din eğitimi alan öğrencilerin halkası adında toplanan, dürüstler ya da hakikiler olarak nitelendirilen seçkinler, mükemmellerden oluşmaktadır. Hiyerarşi sadece seçkinlerden oluşmaktaydı. Mani vekil olarak kilisenin başı, on iki havari ya da öğreticidir. Kadınlar da seçkinlerin konumuna ulaşabilmektedir ancak resmilik kazanamazlardı. Budist etkisinden olduğu düşünülen Mani kilisesinin dış taraftan görünüşü Türkistan’da Manastır şeklinde olmuştur.
Maniheizm’in Tarihi
Aslına bakıldığında Maniheizm’in ortaya çıkması o zaman için çok aykırı ya da farklı bir düşünce değildi, bu din için uygun bir ortam vardı. Farklı bir deyişle; bu dinin doğması için zemin hazırlanmaya çok öncesinden başlanmıştı. Ayrıca Mezopotamya sadece belirli bir dinin olduğu, antik medeniyete bağlı değil, bir sürü farklı dinin oluşturulduğu bir bölgeydi. Bir çok din vardı ancak Mezopotamyaya Hristiyanlık ancak ikinci asırda Suriye’den gelmiştir. Mezopotamyanın kuzeyinde Urfa ve Nusaybin gibi alanlar oluşturulmuştur. Hristiyanlığın geldikten sonraki ilk dönemindeki durumu, 3. asırın sonuna kadar ki artık klasikleşmiş bir özelliğidir. Bu özelliği Mani’nin ilk öncülerinden Bardaisan gibi Mezopotamya’da gnostikleştirici eserlerin ortaya çıkma sebebini açıklamaktadır.
Dinin kurucusu olan Mani, Mezopotamya’nın güney kısımlarında yaşamaktaydı. Net bir bilgi olmaması ile beraber 14 Nisan 216 tarihinde doğduğu düşünülmektedir. Mani’nin ailesi Elkesiaya yani heterodoks hristiyan mezhebine bağlıdır. Bu durum Maniheizm’in içeriğindeki Hristiyanlığa dair olan işaretlere tekabül etmektedir. Bazı kaynaklara göre Mani yaklaşık on yaşındayken bir melek kendisine görünmüştür ve yaklaşık olarak yirmi dört yaşına geldiğinde adını Tavm koyduğu bu melek sayesinde Maniheizm’i yaymaya başladığı bilinmektedir. Mani ilk başlarda dinini yaymaya imkan bulabilmiştir çünkü o zamanki Sasani kralı Mani’nin bu hareketini yapmasına izin vermiştir. Bir süre dinini yayabilmiştir ancak Maniheistlere karşı sindirme hareketleri başlatılınca dinin yaymak Mani için çok zor hale geldi ancak yakalanıp zindana atılınca 276 yılında öldürülmüştür.
Mani öldükten sonra kendi öğrencilerini Mani’nin de isteyeceği gibi dini yayma görevini üstlenmişlerdir. Maniyi diğer insanlara anlatmaya çalışmışlardır. Maniyi diğer insanlara tanıtırken Mecusilere Zerdüşt’ün manevi oğlu olduğunu söyleyerek, Budistlere geleceğin Budası olduğunu söyleyerek, Hristiyanlara ise Faraklit olduğunu söyleyerek tanıtmışlardır. Mani öldükten sonra görevini üstlenen misyonerlerin sayısı oldukça fazla olduğu için sadece Kuzey Mezopotamya ile kalmayıp Mısır, Anadolu, Avrupa, Asya gibi daha büyük yerlere açılmaya başlamışlardır. Bu yerlere açıldıktan sonra tahminen IV. yüzyılda Hristiyanlığa kadar yetişmiş ve neredeyse en büyük rakibi olmuştur.
VIII. yüzyılda Maniheizm, Doğu Türkistan’da Uygurların resmi dili olmuştur. Fakat VI. yüzyıla geldikten sonra Batı’da eskisi kadar popüler olmamaya, XII. yüzyıldan sonra ise Asya’da popüler olmamaya ve gerilemeye başlamıştır. İran ve Mezopotamya VII. yüzyılda müslümanlar tarafından fethedilmiştir ve bu sebeple Maniheistlere zimmilik statüsü verilmiştir. Üstelik bazı açılardan da eski zamanlarda olduğu gibi dini müsamaha gösterilmiştir. Maniheizm, Orta Çağ’da çeşitli heterodoks Hristiyan mezheplerinin doğmasına olanak sağlamış ve etkili olmuştur.
İslam Kaynaklarında Maniheizm
İslam kaynaklarında genel olarak Maniheizm dini ile ilgili çok bir bilgi bulunmamaktadır, bazı iddialar vardır ancak herhangi bir dini kitapta vs. yazmadığı için doğruluğu kesin olarak bilinmemektedir. İslam’da Maniheizm ile ilgili bir bilgi bulunmamasının nedeni islamın ortaya çıkmasının ve yayılmasının Maniheizm’in çökmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır. İslam’ın doğmadı dönemlerde, Maniheizm bazı bölgelerde etkili olmuştur ancak islam doğduktan sonra gelişmeleri bir şeyi etkilememiş ve Maniheizm yavaş yavaş gerileyerek neredeyse bütünüyle yok olmuştur.
Bilinen verilere ve islam kaynaklarına göre islamda Maniheizm’in en güçlü referansı Mani’nin islam peygamberlerinden Muhammed ile bir yoldan iletişime geçmiş olmalarıdır. Bununla ilgili tamamen net bir bilgi olmasa da olduğuna yönelik çok sayıda iddia bulunmaktadır. Bazı kesin olmayan islam kaynaklarına göre Mani, Hz. Muhammed’e bir mektup göndermiştir ve bu mektupta islamı ve öğretilerini Hz. Muhammed’e aktarmıştır. Maniheizm genel bağlamda islam açısından heterodoks bir yapıya sahiptir ve çoğunlukla islam kaynaklarında hiç geçmemektedir ve geçtiği durumlarda eleştirilmektedir. Bunun sebebi islamın tek tanrılı bir inanç sistemine sahip olması ve Maniheizm’in tanrıcılık ve dualistik özelliklerine sahip olması olduğu düşünülmektedir. Genel olarak bu sebeple İslam kaynaklarında Maniheizm’e çok fazla yer verilmemektedir.
Maniheizm’in Uygurlara Etkisi
Maniheizm düalist bir inanç olarak ve bütün amacı bir insanın bedeni içerisinde tutsak olmuş olan ışık parçalarının kurtarılması olarak bilinmektedir. Bu bahsedilen durumun gerçekleşmesi için de fazlasıyla dikkatli, özverili ve yasaklara uyulması gerekmektedir. Işık parçalarının kurtuluşu için yapılması gereken ritüeller oldukça zordu. Bu bağlamda kurtuluş vaadi olarak Türk milletinin töresi olarak bilinenlere karakterlerine oldukça ayrı bir yapı olan Uygur türklerine dayatılmıştır. Ayrıca Uygur yazıtlarında yer alan ifadelerde şu cümleler yer almaktadır:
“Ve Işık dinini kabul etmelisiniz! Sıcak kan içmek kötü âdetini değiştirerek yemek pişirmek âdetine kavuşan şehir oluyor ve mukatele şehrinden çıkarak bir fazilet diyarı beliriyordu.”
Bu cümleye göre Maniheizm’in öncesinde ya da sonrasındaki zamanlarda yapılan tasvirler oldukça abartma içermektedir. fakat Maniheizm’in kabul edilmesiyle ilgili beklentinin ne kadar olduğuna dair bilgi sunması açısından dikkat çekicidir. Uygular yerleşik hayata geçtikten sonra zaman içerisinde yüksek bir şehir kültürüne ulaşmışlardır ve bu durum değişime uğramaya açık olmalarının en büyük delilidir. Ayrıca Moğollar da Uygur Türklerinden sonra gelmiş olan devletlere medeniyeti anlatmış ve “Medeniyet hocalığı” yapmıştır.
Maniheizm Türk kültürüme, diline ve sanatına çok katkılar sunmuştur ancak bu katkılarının yanında Maniheizm Uygur türklerinin sonunu getirmiştir, yok olmalarına sebep olmuştur. Zira El Cahiz’in dediklerine göre Uygular Maniheizm dinin içine girdikten sonra kahramanlıklarını kaybetmişlerdir. Farklı bir bakış açısı olarak da Maniheizm Uygur devletine en büyük hasarı kültürel ve toplumsal alanlardan vermiştir. Geçmişte Maniheizm’i bir din olarak kabul eden yöneticiler, Türk örf, adetleri ve töresiyle çok olmasa da kopukluk yaratan, kendilerine yakın olmayan tamamıyla yabancı bir kültüre sahip olan toplumu kendi toplumuna aşılamaya ve kabul ettirmeye çalışmıştır. Bu zorlamalar ve gayretlerin sonucunda çatışmalar ortaya çıkmıştır ve yerleşik olarak kalmış şehir halkı konar göçerliği devam ettiren halk arasında daima bir çatışma olmuştur.
Bu çatışmalar sonucunda Uygur türkleri arasında çok büyük gerilimler ve sorunlar ortaya çıkmıştır. bu doğrultuda şehir hayatı ve şehir hayatı dışında kalan hayat arasında ihtilaflar sürekli olarak büyümüştür. Maniheizm, devlet içinde birbirine kıyasla çok farklı olan müstakil olan iki toplum konumuna gelmesine sebep olmuştur. Bu sebeple sarayın başkent dışındaki otoritesi zayıflamıştır ve bu durumdan memnun olmayan bölgesel idareciler için bağımsız hareket etmek adına fırsatlar doğmuştur. Sonuç olarak Maniheizm devletin parçalanmasını ve sona ermesini oldukça kolaylaştırmıştır. Sonuç olarak kadınlar ve erkekler de kiliseye katılım gösterip Mani’nin öğretisini daha yakından tanıma şansına sahiplerdi.