Kızıl Tehlike nedir? “Kızıl Tehlike”, komünizm ve radikal sol ideolojilerin yayılması konusunda yaşanan yoğun korku ve paranoya dönemlerini ifade eden bir terimdir.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
İçerik Tablosu
Kızıl Tehlike Nedir?
Kızıl Tehlike, ABD ‘de özellikle I. Dünya Savaşı‘nın sonundan 1920’lere kadar süren bir siyasi ve sosyal huzursuzluk dönemiydi. Komünizm ve Sosyalizm ideolojilerine karşı yaygın bir korkunun yanı sıra bu ideolojilerin Amerikan demokrasisine ve yaşam tarzına bir tehdit oluşturduğu inancına dayanmaktadır. Kızıl Panik 1950’lerde II. Dünya Savaşı sonrası da etkisini yeniden göstermiştir. Sovyetler Birliği’nin kuruluşu ve Komünist ideolojinin dünya çapında yayılmasına yol açan Rusya’daki Bolşevik Devrimi de dahil olmak üzere çeşitli faktörlerden kaynaklanan Kızıl Panik, birçok Amerikalının Komünizm’i kapitalist sisteme ve demokrasinin kendisine yönelik tehlikeli bir tehdit olarak görmesine yol açmıştır. Kızıl Korku döneminde, Amerika Birleşik Devletleri’nde komünist ve sosyalist faaliyetlerde bulunduğu iddia edilen çok sayıda casusluk iddiası ortaya atılmış ve yargıya taşınmıştır. Bunlardan en ünlüsü, anarşist faaliyet ve cinayetle suçlanan iki İtalyan göçmen Sacco ve Vanzetti’nin yargılanması ve idam edilmesi olarak kaydedilmiştir.
Birinci Kızıl Tehlike (1919-1920)
“Birinci Kızıl Tehlike” (First Red Scare), 1919-1920 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan, komünizm, anarşizm ve diğer radikal ideolojilere karşı yoğun bir korku ve paranoya dalgasıdır. Bu dönem, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına ve Rusya’da 1917’de gerçekleşen Bolşevik Devrimi’nin ardından başlamıştır. Birinci Kızıl Tehlike sırasında, Amerikalı yetkililer ve halk, ülkede komünist devrimin gerçekleşeceğinden ve sosyal düzenin tehdit altında olduğundan endişe duymaya başladı. Bu korkular, işçi grevleri, bombalı saldırılar ve radikal politik hareketlerin faaliyetleriyle daha da arttı. Özellikle 1919 yılının Mayıs ve Haziran aylarında, posta yoluyla gönderilen bombalar ve büyük şehirlerdeki bombalı saldırılar Amerikan toplumunda büyük bir korku yarattı.
Bu dönemde, ABD hükümeti, komünist, anarşist ve diğer radikal gruplara yönelik geniş çaplı bir baskı kampanyası başlattı. Adalet Bakanı A. Mitchell Palmer liderliğindeki “Palmer Raids” (Palmer Baskınları) adı verilen bu kampanya kapsamında, binlerce kişi, genellikle yasal sınırların ötesine geçilerek, gözaltına alındı ve sınır dışı edildi. Bu süreçte, birçok masum insanın da hakları ihlal edildi. Birinci Kızıl Tehlike, Amerikan tarihinde sivil haklar ve ifade özgürlüğünün ciddi şekilde ihlal edildiği bir dönem olarak görülür ve bu dönemdeki olaylar, Amerikan hükümetinin iç güvenlik ve bireysel özgürlükler arasındaki dengeyi nasıl koruması gerektiği konusunda önemli bir tartışma konusudur. Bu dönem, daha sonra 1950’lerdeki McCarthyizm dönemiyle benzerlikler taşıyan bir örnek olarak sıklıkla anılır.
İkinci Kızıl Tehlike (1947 – 1957)
“Ikinci Kızıl Tehlike” (Second Red Scare), 1947 ile 1957 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan, komünizm ve Sovyet etkisine karşı yoğun bir korku ve paranoya dalgasıdır. Bu dönem, Soğuk Savaş’ın başlangıcı ve Amerikan toplumunun komünizme karşı artan şüphesiyle örtüşmektedir.
Bu süreç, özellikle ABD Senatörü Joseph McCarthy’nin komünistlerin ve Sovyet sempatizanlarının Amerikan hükümeti ve diğer önemli kurumlar içinde sızdığını iddia etmesiyle tanınır. McCarthyizm olarak da adlandırılan bu dönem, genellikle aşırı anti-komünizm, temelsiz suçlamalar ve korku siyaseti ile ilişkilendirilir. Senatör McCarthy, 1950’lerin başında yaptığı konuşmalar ve iddialarla Amerikan kamuoyunda büyük bir etki yarattı. McCarthy, devlet daireleri, ordu ve diğer önemli kurumlarda komünistlerin gizlice çalıştığını iddia etti, ancak bu iddialarını destekleyecek somut kanıtlar sunamadı. Hollywood film endüstrisi, komünist propagandası yapmakla suçlandı. Birçok sanatçı ve yazar, siyasi görüşleri nedeniyle siyah listeye alındı ve işlerinden edildi.
İkinci Kızıl Tehlike sırasında, Amerikan hükümeti ve FBI, geniş çaplı gözetim ve sorgulama kampanyaları yürüttü. Birçok masum insan, siyasi inançları veya bağlantıları nedeniyle haksız yere suçlandı ve kariyerleri zarar gördü. Bu dönem, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş’ın en yoğun olduğu zamanlara denk gelir. Uluslararası gerilimler, Amerikan iç politikasında komünizm korkusunu daha da artırdı. İkinci Kızıl Tehlike sırasında, komünizme karşı çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı. Bu dönemde, Smith Yasası ve McCarran İç Güvenlik Yasası gibi yasalar kabul edildi. İkinci Kızıl Tehlike, Amerikan tarihinde, ifade özgürlüğü ve sivil haklar açısından karanlık bir dönem olarak kabul edilir ve bugün bile bu dönemin getirdiği tartışmalar ve etkiler, Amerikan siyasi ve kültürel yaşamında hissedilmektedir.
Kızıl Tehlike Sonuçları
Kızıl Tehlike, 1950’lerde McCarthyciliğin yükselişine de yol açmıştır. Bu dönem anti-komünist histeri dalgalarının oluşumu ve hükümet, medya ve Amerikan toplumunun diğer alanlarında komünist sempatizanı olduğu iddia edilen kişilere yönelik cadı avı ile anılmaktadır. Bu dönemde pek çok kişi kara listeye alınmış, işlerini kaybetmiş ve itibarları zedelenmiştir. Genel olarak Kızıl Korku, ABD’de komünizm ve sosyalizmin yayılması ile ilgili endişelerin sebep olduğu yoğun bir korku ve paranoya dönemi olarak belirlenmiştir. Komünizm tehdidi bu dönemde gerçek bir endişe kaynağı olarak görülmüş olsa da, Kızıl Panik aynı zamanda sivil özgürlüklerin ihlal edilmesine ve ifade özgürlüğü ile siyasi muhalefetin bastırılmasına da yol açmıştır.
McCarthycilik Nedir?
“McCarthycilik” veya “McCarthyizm”, 1950’lerin başında Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan, Senatör Joseph McCarthy’nin öncülüğünde gerçekleşen bir anti-komünist kampanyayı ifade eder. Bu dönemde, McCarthy ve destekçileri, hükümet, sanat, eğitim ve diğer alanlarda komünist etkinlik ve sempatizanlarının var olduğuna dair iddialarda bulundular. Bu süreç, Amerikan toplumunda korku ve paranoya yayarak, birçok masum insanın komünist olduğu şüphesiyle soruşturulmasına, işlerinden olmasına veya itibarlarının zarar görmesine yol açtı.
McCarthyizm, genellikle aşırı anti-komünizm, temelsiz suçlamalar, iftira ve haksız yargılamalar ile ilişkilendirilir. Bu dönem, Amerikan tarihinin en baskıcı ve korku dolu dönemlerinden biri olarak kabul edilir ve ifade özgürlüğüne, sivil haklara ve adil yargılanma hakkına yönelik ciddi ihlallerle anılır. McCarthy’nin yöntemleri ve iddiaları, daha sonra kamuoyu ve hukukçular tarafından şiddetle eleştirilmiş ve bu dönem, Amerikan siyasi tarihinde bir uyarı olarak kabul edilmiştir.
Not: Bu konuyla ilgili olarak Komünizm Nedir? Komünizm İle Yönetilen Ülkeler başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.